GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE UZANAN KÖPRÜDE ADIM ADIM 14 AY
ASYA – AFRİKA 2002 – 03
Çok çok keyifli bir Burma macerasından sonra üçüncü kez geldiğim Bangkok’ta Laos vizesi için zorunlu bir “üç günlük bekleme” yapmam gerekti. Bangkok’un budget otellerle dolu Banglampho bölgesi ve buranın da gezginlerin çok iyi bildiği dünyaca tanınmış Khao San Road’unda, ilk kez geldiğim dört yıl öncesine göre o kadar çok değişiklik var ki. Hippilerin döneminden beri süregelen uyuşturucu ticaretinin kara paralarıyla, cadde sanki tamamen yenilenmiş, yeniden inşa edilmiş. Kendilerine Guest House diyen ama aslında birer otel olan yapılarla, ruhsuz, kişiliksiz restoran, kafe ve barlarla dolmuş. İlk iki gelişimde oldukça keyif aldığım bu cadde bu sefer beni hayal kırıklığına uğrattı. Ayrıca bu kadar çok turisti bir arada görmemiştim. Bunda sanırım Nepal ve Katmandu’nun terör nedeniyle tercih dışına düşmesinin büyük rolü var.
Aslında Laos’a, Bangkok’tan kalkan bir tren ya da otobüsü kullanarak hemen sınırdaki Başkent Vientiane’den girebilirdim ama yaklaşık dört yıldır hayallerimde olan bir rotayı kullanmak tahmin edemeyeceğiniz kadar keyifli oldu. Önce, bir gece treniyle-Hindistan’dan sonra Tayland’ın ikinci sınıf kuşetli kompartımanları bile oldukça lüks geldi- Kuzey Tayland’daki Chiang Mai’ye, oradan da hemen 3,5 saatlik bir yolculukla Chiang Rai’ye, oradan da bindiğim başka bir otobüsle 2,5 saat sonra Mekong kıyısına kurulmuş Chiang Khong’a ulaştım. Saat 17:00e yaklaşıyordu ama büyükçe bir levhanın üzerinde “Gate to Indochina“ yazan sınır kapısı geçişlere açıktı ve Mekong’u bir tekne ile geçerek Laos topraklarına Huay Xai’den girdim. Temiz ve oldukça ucuz bir otelde geceledikten sonra ertesi sabah Mekong üzerinde 6 saatlik hızlı bir (!!!) yolculukla Luang Prabang’a ulaştım. Ama Mekong üzerindeki bu yolculuk asla unutulamayacak, bu gezinin önemli detaylarından biriydi. Altı yabancının sıkış tepiş bindiği küçücük bir teknede, arkada müthiş büyük bir sürat motoru, nehre paralel olarak uzanan bir şaft, motorun sağır eden homurtusu, kafalarımıza mecburiyetten taktığımız kasklar, dalgaların, girdapların, anaforların üzerinde uçarak sert darbelerle sanki bir “Boğaziçi Formula yarışı” gibi maceralı bir yolculukla, bu arada da bütün bunların üzerine 6 saat yağmurun altında kalarak ve affedersiniz donumuza kadar ıslanarak, ama çok büyük te keyif alarak, o muhteşem doğanın içerisinde yapılmış müthiş bir yolculuk…
Bu detaylar sizin hoşunuza gitmediyse yavaş teknelerle yapılan ve iki gün süren yolculuğu tercih edebilirsiniz.
Luang Prabang, harika bir yer. Üç tarafı Mekong ve onun bir koluyla çevrelenmiş bir küçük yarımada. Watlar ( Budist tapınakları) muhteşem. Zaten bu nedenle neredeyse tüm “old city” UNESCO tarafından Dünya Kültür Varlıkları Listesine alınmış durumda. Üç buçuk aydır ilk kez bu şehirde kalacak yer bulmakta zorlanıyorum. O kadar çok turist var ki. Banyolu odada ısrar edişim nedeniyle yağan yağmurun altında neredeyse bir saat dolaşıyorum. Sonunda bu gezimin standartlarının üstünde harika bir yerde karar kılıyorum. Ama ilk günümde neredeyse bütün gün yağan yağmur nedeniyle yemeğe bile zor gidiyorum.
Küçük kentin sokaklarında kaybolmak, muhteşem watların insanı çeken büyüsüne kapılıp genç budist rahiplerle sohbete dalmak, yağan yağmurun altında bulvar kafelerinden birine oturup üç buçuk aydır ilk kez memlekettekileri aratmayan beyazlık ve kalitede küçücük ekmeklerle yapılmış sandviçlerden yemek gerçekten keyifliydi…
Bundan sonraki rotam başkent Vien Tiane, Güneydeki Savannahket ve Champasak, oradan da Kamboçya’ya karadan giriş.
Sevgiyle ve sevgimle kalın hepiniz…
Dr. Faruk BUDAK