Pembe Şehir Jaipur’un Dayanılmaz Güzelliği
Bir Hindistan gecesinin başlangıcındayım. Hindular evlerinin bahçelerinde, caddelerde, sokaklarda ateşler yakarak yarınki kutsal günü kutlamaya başlıyorlar. Holy (Colour Festival), birbirlerinin üzerine renkli boyalar atarak kışın bitişini kutladıkları özel bir gün. Hava sıcaklığının otuzbeş derecelerde dolaştığı bir ülkede insan ister istemez, “bu nasıl bir kış bitişi” diye sormaktan alıkoyamıyor kendini.
Karşımda, uzaktaki tepelerin üzerine yükselmiş enfes bir dolunay, arka fonda gece kuşlarının inanılmaz tonlardaki “ben buradayım” deyişleri, şehrin değişik noktalarında yanan ateşler, sanki bambaşka bir dünyanın eşiğinde olduğumu ruhumun derinliklerine kadar hissettirdiği mistik bir atmosferin görsel unsurları. Gezi boyunca çok güzel şeyler yaşayacağım duygusu, mutluluk dolu bir ürpertiye dönüşüyor. Bugün dolaştığım Eski Şehrin güzelliğinden dolayı zaten sarhoş olmuş bir haldeyim.
Pakistan sınırındaki Rajastan eyaletinin Jaipur şehrindeyim. Güne Eski Şehri (Old City) çevreleyen surlardaki yedi giriş kapısından biri olan Sanganeri geçip neredeyse otuz metre genişlikteki bulvarda yürüyerek başlıyorum. Her taraf kutsal ineklerle dolu. Tüm sur duvarları ve görebildiğim bütün yapılar pembe renkli taşlardan yapılmış. Bulvarın her iki yanındaki yüzyıllara tanıklık etmiş ama şimdilerde bakımsızlığın pençesinde iyice harap hale gelmiş pembe ve portakal renkli yapılar, insanı bir masal alemindeymişçesine büyülüyor. Her biri, Boğaziçi yalıları gibi muhteşem.
Yerleri süpürmeye çalışan renkli sariler içindeki hintli kadınlar, enfes fotoğrafik görüntüler veriyor. An’ı yaşıyorum. Kendimi Hindistan denilen o koca ırmağın sularına bırakma zamanı. Akıntıyla sürükleniyorum.
Sol tarafımda insanı hayrete düşüren güzelliği ve şirinliği ile Hawa Mahal’i (Rüzgar Sarayı) görüyorum. 1700lerin sonunda inşa edilmiş bu beş katlı yapının en görkemli tarafı, caddeye bakan yüzü. Daracık pencereli küçük kafesler, City Palace’da oturan Rajanın haremindekilerin şehirdeki günlük yaşamı izleyebilmeleri için özenle yapılmış.
Fotoğraf çekmek için yapıya yaklaştığımda, biraz önce özel otobüslerinden inen Alman turist grubunu kaçırmamak için acele ile ortaya çıkan bir kobra yılan oynatıcısı, elindeki kavalı üflemeye başlıyor. Kobra dışarı çıkmaya başlayınca, ben de diğerleri gibi fotograf makinamı çıkartarak, oyunun birinci perdesinde bana verilmiş rolü oynuyor ve deklanşöre basıyorum. Rolüm bitip te sahneyi terk etmeye çalıştığım anda, oyunun ikinci perdesi kaçınılmaz bir şekilde hemen başlıyor. Bir başkası, “fotoğraf çektin, para vereceksin” nidalarıyla üzerime geliyor. İşte tahmin ettiğim “olmazsa olmaz”. Böyle bir gösteri için zaten kabul edilebilir limitler içinde bir şeyler ödemem gerekiyor. Bakalım ne kadarla kurtulabileceğim? Sorduğumda, ikiyüz rupiden kapıyı açıyor. Ben de en düşük rakamı teklif ediyorum. On rupi. “Sabah olduğu için okey”.
Geldiğim yönde, biraz daha yürüyünce Eski Şehrin ortalarında yer alan City Palace’a geliyorum. Şehrin gürültüsünü geride bırakarak, Sarayın pembe duvarlardan oluşan labirentlerinde, kuş seslerinin dayanılmaz ferahlığında kaybolmak, bu gezide yaşadığım keyifli ayrıcalıklardan bir tanesi. Bu güzel atmosferi yaşamak hoş bir duygu. Eski Rajanın hala sarayın bir bölümünde yaşıyor olduğunu öğrenmek beni biraz şaşırtıyor. Herhalde, sarayın giriş ücretleri ile gününü gün etmeye devam ediyordur şanslı adam.
Öğleye doğru hava sıcaklığı iyice rahatsız etmeye başlayınca otele gidip biraz dinleniyorum. Bugün, City Palace yakınındaki Şehir Stadyumunda yılda bir kez yapılan “Fil Festivali” var. Kaldığım otelin müdürü “mutlaka gitmelisin” dediğine göre mutlaka gitmeliydim.
Geçit töreni tam zamanında başlıyor. Fillerin süslemeleri son derece gösterişli. Rengarenk kumaşların bağlandığı uçları kesilmiş dişleri bile bir renk cümbüşü içerisinde. Alınlarındaki kaplan figürleri, rengarenk çiçekler, mistik desenler bu sakin hayvanları bir kat daha sevimli kılıyor. Bembeyaz giysiler içindeki sürücüleri de filler kadar haşmetli görünüyor. Savaşçılar, geleneksel kıyafetleri ile atların, develerin üzerindeler. Rajastan’ın değişik yörelerinden gelmiş çeşitli dans grupları oynayarak gösteri konvoyunda ilerliyor.
Geçit töreninin bitiminden sonra filler tribünlere yanaşarak seyircileri selamlıyor. Ardından ilk dans gösterisi başlıyor. Savaştan dönen kocalarını karşılayan Rajput kadınlarının dansıymış. Coşkulu, sevinç yüklü bir dans. Dansçı bayanların arasında beyaz bir genç kız da var.
Sekiz ayrı grubun geleneksel dans gösterileri, fillerin yarışları ile geçen dolu dolu iki saat. Festivalden çıktığımda, beni stadyuma getiren rikşacının hala beklediğini görüyorum. Beraber otelime dönüyoruz.
İşte Hindistan, tekrar önümden akıp gidiyor.
Dr. Faruk BUDAK