GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE UZANAN KÖPRÜDE ADIM ADIM 14 AY
ASYA – AFRİKA 2002 – 03
Java Adasında doğuya doğru yolculuğuma devam ediyorum.
Jakarta’dan sonraki durağım Java’nın ikinci büyük şehri Yogyakarta oldu. Bir anlamda sanatsal ve kültürel başkent. Jakarta gibi dev binalar arasında giden metropol otoyolları yerine tek ya da iki katlı binalarla dolu, daha hoş bir şehir. Her iki şehrin de kolay tarafı “budget accommodation” denilen ucuz ve turistik otellerin neredeyse bir caddeye ve çevresine toplanmış olması. Dolayısı ile otel ve uygun restoran bulmak çok kolay oluyor.
Yogyakarta’daki Sultan Sarayı bizim Topkapı’nın yanında oldukça sönük kalan bir mekan. Ama burada seyrettiğim bir geleneksel dans gösterisi olağanüstüydü. Dansçı bayanların o olağanüstü el hareketleri bana son derece ilginç geldi. Sarayın yakınındaki “Bird Market”, yarasadan çekirgeye kadar her tür uçan hayvanın satıldığı farklı ve enteresan bir yer. Malioboro Caddesi ise tam bir alışveriş cenneti. Tam turistik eşya arayanlar için. Irian Jaya savaşçılarının işlendiği iki bambu ağacını almadan geçemiyorum. Ayrıca batik tablo satışlarından ben de nasibimi almak durumunda kalıyorum ister istemez, ama bizim memlekette yapılanlardan çok çok farklı ve harika şeyler.
Yogyakarta’yı asıl cazip kılan kırk kilometre yakınındaki iki ayrı muhteşem tapınak. Her ikisi de UNESCO tarafından Dünya Kültür Varlığı olarak kabul edilmiş. İlki ve bence daha görsel olanı Borobudur Budist Tapınağı. Güneşin hem doğuşunun, hem de batışının kolayca izlenebildiği küçük bir tepe üzerinde. 1800lerin sonunda keşfedilip restore ediliyor. Birbirinin üzerinde daralarak yükselen kare şeklindeki ilk beş katın duvarlarında Budizme ait rölyefler yer alıyor. Bunların üzerinde de daire şeklinde üç kat daha var ve her kat bir buçuk insan boyu yüksekliğinde stupalarla çevrelenmiş. Dokuzuncu katta da ana stupa yer alıyor. Gün doğumunda orada olmama rağmen bulutlu bir hava nedeniyle güneşin doğuşunu seyredemiyorum. Etrafın manzarası muhteşem. Hindistan cevizi ağaçları denizinde yer yer sis bulutları. Harika bir fotoğraf. O ilk saatlerde, hiç kimseyi rahatsız etmeden etrafı seyreden batılılar ile keyifli bir sabahı paylaşıyorum ama bir süre sonra gelmeye başlayan yerel halkın, bu kutsal mekandaki umarsız tavırları gitme zamanının geldiğini hatırlatıyor.
Prambanan ise Hindu tapınaklarının olduğu bir yer. Çoktanrılı Hinduizmin değişik tanrılarına adanmış beş tapınak büyükçe bir alanda yer alıyorlar. Tapınakların farklı noktalarda desen çalışması yapan 50-60 kadar başörtülü ortaokul öğrencileri ilginç bir görüntü oluşturuyordu.
Yogyakarta’dan sonraki şehir Solo oldu. Burada da yine UNESCO’nun listesinde yer alan “Sangiran Early Man Site” görülecek tek yer. 700.000 yaşındaki Java Man’in yaşadığı topraklarda olmak, oldukça farklı bir duygu. Aslında sadece küçük bir müze var. Kopya kafatasları ve hayvan kemikleri yetersiz bir presentasyonla yerleştirilmiş. “Location” dedikleri asıl kazı alanında belki bir şeyler göreceğimi umuyorum ama Antalya Karain Mağarası gibi tüm kronolojik yerleşimlerin görülebildiği br yer değil. Ortada bir mağara falan yok. Anlaşılan mağara dışında bir yaşam sürüyormuş Java’daki Early Man.
Sırada yine Sumatra’daki Sibayak’a göre çok daha aktif bir volkan var. Bromo Dağı. Gece Probolinggo’da kalıp doğru dürüst bir restoran bulamama çilesini yaşadıktan sonra bizim Uludağ’ın oteller bölgesi yüksekliğindeki Cemoro Lawang köyüne geçiyorum. Kaldığım otelin terasından manzara inanılmaz. “Herhalde burası dünyanın sonu” dedirtecek kadar farklı. Karşımda dev bir çanak, zemin dümdüz ve yer yer sararmış otlarla kaplı, üzerinde incecik toprak yollar görünüyor. Çanağın ortasında tam bir koni olan Batok ve onun yanında da hala aktif olan ve beyaz dumanlar çıkaran Bromo ve onun eteğinde de bir Hindu Tapınağı. Bromo, burada yaşayan Hindular için oldukça kutsal bir yer ve üç önemli tanrılarından Brahma’nın burada doğduğuna inanıyorlar.
Öğleden sonra yürüyerek Bromo’ya gidiyorum. Dik koniye beton merdivenler yapılmış. Led Zeppelin’in “Stairway to Heaven”ı geliyor aklıma ama arada önemli bir fark var, bu merdivenler için belki de tam tersini söylemek gerekecek.
Ertesi sabah 3te kalkıp Bromo ve Semeru’yu gün doğumunda görmek için Pantakanan Dağına çıkıyorum. Hayatımda gördüğüm en inanılmaz fotoğraflardan biri karşımda. Dün yürüdüğüm çanak tamamen sislerle örtülmüş. Sis tabakasının üzerinde Batok, Bromo ve gerilerde çok aktif Semeru. Her an değişen renkler, sisin hareketi. Çok büyük bir keyifti.
“Life is a journey, not a guided tour”…
Sevgiyle ve sevgimle kalın hepiniz…
Dr. Faruk BUDAK