YOL MEKTUPLARI – 38
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE UZANAN KÖPRÜDE ADIM ADIM 14 AY
ASYA – AFRİKA 2002 – 03
Ürdün küçük bir ülke olduğundan görülmesi gereken bir çok yeri Amman’da konaklayarak görme imkanı var. Gerçekten bir hafta içinde görülmesi gereken önemli yerlerin tümü gezilebiliyor bu ülkede.
Suriye vizem gecikmeye başlayınca Amman’da boşu boşuna beklemek yerine tekrar ülkeye giriş yaptığım, ama kalmadığım Aqaba’ya geri gidiyorum. Aqaba Körfezi oldukça enteresan bir yer. İzmir Körfezi gibi bir yerde dört ülkenin de toprakları var. Bir benzetme yapacak olursak Bostanlı, Çiğli ve ilerisinde Mısır, Karşıyaka ve Bayraklı’da İsrail, Kadifekale ve Konak civarında Ürdün, İnciraltı’nın ilerisinde de Suudi Arabistan’ın toprakları uzanıyor. Böylesine kritik bir yer. İsrail tarafındaki Eliat kasabası Hong Kong’vari havasıyla biraz farklı. Aqaba’nın serbest bölge olması nedeniyle akşamları alışveriş çılgını birçok yabancı turist görmek mümkün.
İlk kez Kenya-Etiyopya sınırında, daha sonra da Mısır’dan Ürdün’e geçen feribotta karşılaştığım genç bir Japon gezgin, beş yıl evvelki Ortadoğu ve Afrika gezisinde en çok sevdiği yerin Wadi Rum olduğunu söylemişti. Bir Türk dostun ısrarları ve zamanımın bolluğu da üzerine eklenince gitmeden yapamıyorum ama maalesef pek keyif alamadığım bir yer oluyor. Çöl manzaraları, kaya tırmanışı için çok ideal kayalar ve artık motorize olmuş Bedeviler. Bölgenin, Birinci Dünya Savaşında Arapları Osmanlılara karşı örgütleyen İngiliz casusu Lawrance’in karargah olarak kullandığı bir yer olması ve kendi adıyla anılan bir su kaynağının bulunması, Burma’da karşılaştığım ve Yangon’dan yazdığım 12nci yol mektubumda da bahsettiğim mezarlıkta yatan şehitlerimizin trajik sonlarının başlangıcının bir anlamda buralarda hazırlanmış olduğu gerçeği, beni tarifsiz bir rahatsızlığa sürüklüyor ve belki de bu nedenle bu ortamdan fazla keyif alamıyorum.
Amman’a geri dönünce ilk işim geçen sefer gidemediğim ve Ürdün’deki UNESCO World Heritage List’te yer alan iki yerden biri olan Quasır Amra’ya (diğeri Petra) gitmek oluyor. Irak ve Suudi Arabistan sınırlarına yakın bir bölgede bulunan Kasır, aslında 700lerin başında inşa edilmiş küçücük bir av köşkü. Ama iç duvarlarındaki banyo yapan kadın resimleriyle dansöz resimleri, değişik av sahneleri Erken İslam Sanatına ait en güzel örneklerden biri ve Sanat Tarihi açısından çok önemli.
Suriye vizesi alıp alamayacağım sürekli olarak kafamı meşgul eden sorulardan biriydi. Çünkü geziyi İstanbul yerine Amman’da bitirmek zorunda kalabilirdim. 5 Mayıs’ta Kahire’den yaptığım başvurunun en az 15 gün sonra cevaplandırılacak olması nedeniyle zaman kaybetmemek ve yoluma devam edebilmek için vize onayımın Amman’a gönderilmesini rica etmiştim. Pasaportumun meslek hanesinde yazan eski mesleğimden dolayı günlerce bekledikten sonra bir türlü sonuçlanamayan vize düğümünü, Amman’daki elçiliğimizden Adil Cüneyt Akbal Beyin büyük yardımları sayesinde, 22 gün sonra çözüp yoluma devam ediyor ve Suriye’ye geçiyorum.
Şam’dan ilk izlenimler, surlar içinde kalan Eski Şehrin, çarşısının ve Emevi Caminin muhteşemliği ve tatlıcı dükkanlarının vitrinlerinin dayanılmaz cazibesi. Cami, gerçekten mimari açıdan çok güzel. Yerlerdeki küçük mermer parçalarından yapılmış geometrik desenler, bana hemen Hindistan’daki Taj Mahal’i hatırlattıysa da her ikisini kıyaslarsak Taj Mahal’in işçiliğinin üstünlüğü tartışılmaz. Özellikle öğleden sonra gidildiğinde içteki ana yapının üzerindeki mozaiklerin üzerine güneş ışıkları düşüyor ve altın gibi parıldıyorlar. Salahaddin’in Türbesinin hemen yanında yer alan üç tayyereci şehidimize ait mezarların özenle korunduğunu görmek sevindiriciydi ama maalesef ayni özenin Mimar Sinan Camisine ve Takiyye Süleymaniye Camisine gösterilmediğini üzülerek gördüm. Herhalde politik bir nedeni olsa gerek.
National Museum, her ne kadar yıllar öncesinde hazırlanmış Fransızca tanıtım yazılarıyla modern müzecilik anlayışından biraz uzak gibi görünüyorsa da, bir buçuk-iki saatinizi geçirmeye değecek eserlerle dolu bir yer. St. Paul’un uzun misyon yolculukları sırasında kaldığı yerlerden biri olan Eski Şehrin doğu kapısındaki Anasias Kilisesi de benim için önemli bir yer oldu.
Yolunuz Şam’a düşerse Hamidiye Çarşısındaki Bekdash isimli dondurmacıda dondurma yemeyi unutmamanızı da hatırlatıyorum. Ben dayanamayıp üç akşam da gittim çünkü.
Sevgiyle ve sevgimle kalın hepiniz…
Dr. Faruk BUDAK