ZANZIBAR / TANZANYA

ZANZIBAR / TANZANYA

ZANZIBAR / TANZANYA 1667 1250 Faruk BUDAK

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE UZANAN KÖPRÜDE ADIM ADIM 14 AY

ASYA – AFRİKA 2002 – 03

Nihayet olmak istediğim yerdeyim. Yani, Tanzanya’nın Hint Okyanusundaki Zanzibar Adası’nda.

Malawi’deki Nkhata Bay’de üç gecelik dinlenceden sonra tekrar kuzeye doğru yola devam ederek İskoçyalı hristiyan misyonerlerin kurduğu Livingstonia’ya geçiyorum. Malawi Gölünün kuzeyinde yer alan Chitimba’ya ulaşmak kolay oluyor ama buradan Livingstonia’ya geçmek ve tekrar aynı noktaya dönmek, uzun Afrika yolculuğumun en zor etaplarından biri oluyor. İki yıl öncesine kadar, bir çok gezgin bu yolda yürürken saldırıya uğrayıp soyuldu. Dolayısıyla bir araçla yukarı çıkmam en akıllı çözüm olacaktı. Chitimba’da tam 6 saat araç bekledikten sonra, bir kamyonun arkasında en az 50 siyahla birlikte, virajlarla dolu, dar ve oldukça bozuk yolda hoplaya zıplaya, akşam karanlığının bastırdığı saatlerde Livingstonia’ya ve 100 yıllık Stone House’a ulaşıyorum.

David Livingston, Zimbabwe ve Zambia arasında sınır oluşturan Viktorya Şelalelerini ilk gören beyaz adam. Afrika’nın içlerine doğru yaptığı keşif gezisini Malawi Gölünün kıyıları boyunca sürdürürken birlikte olduğu Robert Laws, burada Hristanlığı yayabilmek için uygun bir yer arıyor. Gölün sıcağından uzak, tepelerdeki bu serin yerin Misyon için ideal bir yer olduğunu düşünerek, büyük bir kilise ile birlikte kendisi ve Misyon toplantıları için ev ve toplantı mekanı işlevini görecek Stone House’u inşa ettiriyor. Verandadaki manzara inanılmayacak kadar enfes. Tüm ova, göl ve karşıda Tanzanya’nın dağları kolayca görülüyor. Günlerce kalsam sıkılmayacağım harika bir yer oldu Livingstonia, ama bildiğiniz gibi yolcu yolunda gerek.

Maalesef aşağıya dönüş için de düzenli bir araç yok. Sadece haftanın iki günü bir kamyon başka bir yerleşim merkezine gidiyor. Stone House’ta tanıştığım ve Türkiye’yi çok seven Avustralyalı çiftin rehberi, sırt çantalarımdan birini taşımayı kabul edince 22 kilometrelik yolu yürüyerek inmeye karar veriyorum. Birlikte yürüyoruz. Yağmur mevsiminden dolayı yürüyüşün ikinci saatinin sonunda başlayan yağmur herşeyimi sırılsıklam ediyor. Saat 13 sularında aşağıdaki kavşaktayım. Şansım yardımcı olursa sınırı geçip Tanzanya’da geceleyebilirim. Bir türlü araç gelmiyor, zaman geçiyor ve sınır kapanacak. Sonunda bir kamyon ile Karonga’ya geçebiliyorum. 1,5 saatim kalıyor. Konuştuğum siyahlar sadece 45 kilometrelik yolum olduğunu söylüyor. Sınıra giden bir minibüs geliyor, atlıyorum. 45 kilometre dedikleri yol, sadece Swenga’ya kadar olan mesafeymiş. Burada başka bir minibüse geçmek zorundayım müşteri azlığı nedeniyle. Tekrar minibüsün dolmasını bekliyorum. Nihayet sınırdayım. Malawi tarafında işlemlerim çabucak bitiyor. Yürüyerek iki ülke arasında sınır teşkil eden nehrin üzerindeki köprüyü geçiyorum, ama güzel bir sürpriz beni karşılıyor, Tanzanya tarafı kapalı. Kaldım mı iki sınır arasındaki ara bölgede. Gecelemek için Malawi’ye dönemem çünkü ülkeden çıkış yaptım. Neyse bayan polisler yardımcı olup 100 metre ilerideki bir resthouse’da gecelememe müsaade ediyorlar. Tabi kolayca tahmin edebileceğiniz gibi oda ve yemekler süper.

İşin enteresan tarafı,  siyahların gümrük kontrolüne girmeden rahatça tel örgünün dışından dolaşarak iki ülke arasında gidip gelebilmeleri. Neredeyse Güney Afrika’dan sonra siyahlar için sınır yok gibi bir şey…

Tanzanya’da güneydeki en büyük şehir olan Mbeya’da bir gece kaldıktan sonra bir gündüz otobüsü ile başkent DarAs Salam’a geçiyorum. Hemen Zanzibar Adasına geçmeden önce Tanzanya’daki UNESCO Dünya Kültür Varlıkları Listesinde yer alan beş yerden biri olan “Kilwa Kisiwani ve Songa Mnara Kalıntıları”nı görmek istiyorum. Ama bu isteğimin bedeli, bu gezideki şimdiye kadar olan en zorlu ve yorucu yolculuk oluyor. Tamamıyla “off the beaten track” olan bu yere giderken toprak ve çukurlarla dolu olan bir yolda 15 saatlik bir yolculuk yapmak zorunda kaldığımı söylersem biraz anlaşılır gibi olabilir. Dönüş yolculuğunun dördüncü tamir molasında, bu eski ve tek otobüsle asla DarAs Salam’a varamayacağımı anlayıp, bir Pepsi kamyonunun beni almasıyla yolculuğu 16 saatte tamamlayabiliyorum.

Kilwa’da gördüklerim aslında Fransız ve Japonlar tarafından restorasyon çalışmalarına başlanan 14-15nci yüzyıllardan kalma eski ve görkemli bir şehrin yıkıntılardan başka bir şey değil, ama Afrikalı siyahları esir olarak Avrupalılara satanların aslında Araplar olduğunu, esir ve altın ticaretinden çok büyük gelirler elde ettiğini, bu ticaret nedeniyle de görkemli bir şehir yarattıklarını öğrenmiş oluyorum.

Daha Zanzibar’ı gezmeyi tamamlamış olmadığımdan Zanzibar ile ilgili notlarımı gelecek mektubumda aktarmak istiyorum.

Son olarak bu mektubumda şimdiye kadar sıkça sorulan, ama tek tek cevaplandırdığım özel bir konuyu da açıklamak istiyorum. Gezinin finansmanını nasıl karşıladığım ve bir sponsorumun olup olmadığı konusu. Sponsorum yok ve gezinin tüm finansmanını kendim karşılıyorum. Oldukça uzun bir gezi olduğu için de görmem gereken yerlerden taviz vermeden, geziyi kendi bütçem ölçüsünde götürmeye çalışıyorum.

Sevgiyle ve sevgimle kalın hepiniz…

Faruk BUDAK

error: Bu site korunmaktadır. !!